bc

Bir Yastıkta 2 Koca

book_age12+
1.9K
FOLLOW
8.9K
READ
family
love after marriage
fated
forced
friends to lovers
comedy
sweet
friendship
self discover
cuckold
like
intro-logo
Blurb

28 yaşındaki Kader'in hayatı boyunca vermiş olduğu tek karar evlenmekti ve bu karar büyük bedellerle gelecekti.

Bir Yastıkta İki Koca; hayal kırıklıklarıyla dolu yüreklerin mutluluğu bulma serüvenidir.

chap-preview
Free preview
Bölüm|1
İnsan içine doğduğu kültürle yaşar der bazı düşünürler. Sevinçlerini, hüzünlerini, inançlarını, alışkanlıklarını ve daha bir sürü şeyi ona öğreten de aynı kültürle büyümüş insanlardır. Bazı kültürlerde et yemek itikatları gereği yasaktır. Bazı kültürlerinde temel besin kaynağı ettir. Bazı kültürler görücü usulü evliliği uygun görürken, bazı kültürlerde ise evlenmeden önce evlilikleri planlanan çiftler bir odaya çıplak bir şekilde konulur ve birbirlerini beğenirlerse evlilik gerçekleşir. Kimi kültürlerde ölüleri senede bir kere mezarlarından çıkarıp dolaştırmak gelenektir. Kimi kültürlerde ise ölülerin mezar taşları bile yoktur. Kültür her şeydir. Diline, dinine, kültürüne çok uzak bir memlekette olan Kader de bunları düşünüyordu. İngilizce bildiği halde oturduğu restoranda garsona sipariş verirken bir hayli zorlanmıştı. Bakışlarını camekandan çekip restorana göz gezdirmeye başladı. Birbirinden renk ve kültür olarak farklı onlarca insan aynı mekandaydı. Kendini hem onlardan oldukça farklı hem de onlarla aynı görüyordu. Farklılardı çünkü kültürleri farklıydı. Birbirlerinin geleneklerinden göreneklerinden oldukça uzaklardı. Aynılardı çünkü hayatın koşuşturmasına kendilerini kaptırıp sadece yaşıyorlardı oysa hayat nefes alıp vermekten ibaret değildi. İçindeki boşluğa, yaşadığı koşuşturmaya, olmadık nedenlerle canını sıkmasına şimdi daha çok üzülüyordu. Bunu anlayabilmesi için bambaşka bir memlekette tek başına bir restoranda oturuyor olması gerektiğine ise bir hayli hayıflanıyordu. Bardağındaki sudan bir yudum aldı ve derin bir iç çekti. "Ya işte Kader Hanım gördün mü gününü? Elin memleketinde böyle kukuman kuşu gibi kalırsın," diye söylenip tekrardan iç çekti. Talihsizlikler sonucu kardeşleriyle çıkması gereken İngiltere turuna tek başına çıkmak zorunda kalmıştı. Bilmediği bir şehirde yalnız başına bir hafta geçirecek olmanın yükü omuzlarındaydı. Kendi korunaklı alanından çıktığı için de canı bir hayli sıkkındı. En uzun yolculuğu Anadolu yakasından Avrupa yakasına olduğu için Kader bu seyahati anca evine dönünce sindirebilirdi. Kolundaki saatine bakıp siparişlerinin ne kadar gecikmiş olduğunu hesaplamaya girişti. Henüz yedi dakika olduğunu anlayınca "Göreceli zaman işte," diye mırıldanıp sağ elinin parmaklarını masaya belli bir senkronla vurmaya başladı. Kulaklarına çalınan patırtı ve akabinde yükselen çığlıklarla irkildi. Baş parmağını damağına bastırıp olayı anlamak için arkasını döndüğünde yerde uzanan bir çift bacak gördü. İnsanların etrafını sarması yüzünden bacakların devamını göremezken bir adama ait olduğunu anlayabilmişti. Garsonların İngilizce olan doktor çağrısını duyup etrafına bakmaya başladı. Ambulans arama söylemlerini duyunca işin başa düştüğünü anlayarak bardağındaki suyu hızlıca yudumlayıp ayaklandı. İngilizce olarak "İlk yardım eğitimi aldım, lütfen biraz çekilir misiniz?" deyip bacaklarını görebildiği adamın üstündeki insan perdesinin dağılmasıyla sandığının aksine oldukça genç olan adamın yanına çöktü. Öncelikle ağzını açıp dilini kontrol ettiği adamın nabzını da kontrol edip yaşadığına ve nefes alabildiğine emin olunca etrafa göz gezdirmeye başladı. Adamın sandalyesiyle düştüğü masanın altında gördüğü küçük el çantası gözüne çarpınca "Onu bana uzatır mısınız?" diye sorup garsonun anlamayan gözlerle ona bakmasıyla cümlesini İngilizce tekrar etti. Küçük el çantasını açmasıyla gördüğü enjektörle "Şeker hastasısın," diye mırıldandı ve meraklı bakışlar arasında adamın pantolonunun içine sıkıştırılmış olan gömleğini çektiği gibi karnı görünecek kadar yukarı sıyırdı. Adamın kaslı karnının etrafında gördüğü iğne izleriyle düşüncesini tasdikledi. Ona "Ambulans çağıralım mı?" diye soran garsona başını olumsuz anlamda sallayıp karşılık verdi: "Meyve suyu getirir misiniz? Bir de şu siparişler nerede kaldı?" Garsonun koşar adım uzaklaşmasının ardından çevresindeki insanlara da İngilizce olarak her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Yüzünü suyla ıslatıp dilinin altına şeker yerleştirdiği adam kirpiklerini kıpırdatınca rahat bir nefes aldı. Adamın yüzünü buruşturarak inlemesiyle yüzünü buruşturdu ve adamın esmer yüzüne ilk kez dikkatli bakma şansı yakaladı. Bir erkekten beklenmeyecek kadar pürüzsüz cildi Kader de ilgi uyandırırken adamın çehresini yakışıklı bulduğunu fark etti. Derken gözleri aralanan adam, "Off yine mi?" diye söylenince karşısındaki kişinin Türk olduğunu anladı. Adam, gözleri iyice açılınca "Water, please," diye inledi. Hemen yanlarındaki masadaki suyu alıp yerde oturur pozisyon alan adama uzattı. Dudaklarına yaklaştırılan suyu kana kana içen genç adam can havliyle ona bardağı uzatan parmakları tuttuğunu fark edince başını kaldırdı ve Kader'in hem şaşkın hem de çekingen yüz ifadesiyle karşılaştı. Kaşlarını çatıp "Şansa bak! Güzelliğiyle aklımı aldığı yetmezmiş gibi bir de yardımıma koştu... Annemin olay çıkartacağını bilmesem seninle evlenirdim," diye kendi kendine söylenen adam, Kader'in an be an pembeleşen yüzüyle gerildi. "Yok artık! Sen dediklerimi anlıyor musun?" diye sordu. "Geçmiş olsun, daha iyi misiniz?" diye karşılık veren kadınla gözlerini acıyla yumdu ve "Çok çok özür dilerim ben kendimde değilim... Başımda çatlıyor..." diye gevelemeye başladı. "Önemli değil, sorun yok... Hadi gelin yavaşça kalkalım," deyip destek olduğu adamla ayağa kalktılar. Böylece ondan daha uzunca olan adamla aralarındaki boy farkını anlamış oldu. Allah şifa versin inşallah, diye düşündü. Sendeleyen adamın koluna sıkıca tutunmasıyla adama belinden sarıldı ve onu bulundukları masanın yanındaki sandalyeye oturttu. "Ben masamdan eşyalarımı alayım, sizin için de uygunsa yemekte size eşlik etmek isterim," diyen kadının tatlı yüz ifadesine minnetle baktı. "Lütfen, çok teşekkür ederim," deyip elleriyle yüzünü sıvazladı. Bu esnada masasına getirilen meyve suyunu tek nefeste içip siparişlerini mahcupça masasına bırakan garsona teşekkür etti. Kader de kendi siparişlerini adamın masasına yönlendirip gencin karşısına oturdu. "Nasıl, daha iyi misiniz?" diye soran kadına olumlu anlamda başını sallayıp "Evet," dedi. "Şekerimin düştüğünü anladığım an restorana girdim. Siparişler gecikince de beden dayanmadı." "Tekrar çok geçmiş olsun. Ciddi bir hastalık bu," diyen kadınla iç çekti. "Çocukluğumdan beri çekiyorum. Düzenli perhiz ve disiplinli bir hayatla iyi götürüyorum aslında ama buradayken düzenimi koruyamadım. Neyse ki siz buradaydınız... Siz ne ya? Hayatımı kurtardın sayılır, üstelik memleketlimsin," diyen adama gülümsedi ve "Bu hastalık öldürmez ama süründürür. En fazla hastanede müdahale ederlerdi. Ben hiç bir şey yapmadım," karşılığını verdi. Üstündeki tozları silkeleyen genç, "Süründürdüğü kısmına çok katılıyorum," deyip havaya kalkan tozlarla öksürdü ancak hali Kader'e çok sempatik geldiğinden kadının kıkırdayışı duyuldu. Genç adam da haline gülümseyince birbirlerinin yüzündeki tebessümün kahkahaya dönüşmesi çok sürmedi. "Hay Allah ya! Hiç tahmin etmemiştim," diyen adama tebessümle "Neyi?" diye soran Kader, "Ee şey... Yandaki restoranla bu restoran arasında kalmıştım. Sonra senin yüzünü camekanda gördüm ve en azından güzel bir manzara eşliğinde yemek yerim diye buraya geldim ama baksana şimdi gerçekten bu güzel manzara karşımda," cevabıyla kıpkırmızı kesildi. Bakışlarını kaçırınca utandığını anladığı kadını daha fazla utandırmamak için "Yalnız benim bir huyum vardır. Tanımadığım insanların isimlerini tahmin etmeye çalışırım. Şimdiye kadar tutturduğum olmadı ama senin de ismini tahmin edebilir miyim?" diye farklı bir konuya girdi. Konu başka bir yöne gidince rahatlayan Kader, karşısındaki adamın cümlesiyle aslında bir yabancıyla konuştuğunu hatırladı. Zihni adama farklı farklı isimler bulurken düşünceli bir ifadeyle "Senin adın için seçeneklerimi üçe kadar düşürdüm," diyen adama baktı. "Dinliyorum," diyen kadının merakla parlayan gözlerini görünce tebessüm edip "Önce yemeklerimizi yemeye ne dersin?" diye sordu. Afallayan Kader, "Olur zaten ben adımı biliyorum," deyip önündeki tabaklara döndü. Lokmalarını ağzına atarken meraktan ölmek üzereydi. Biten yemeklerin ardından "Sormayacak mısın?" diyerek sessizliği bozan adamla omuzlarını silkti. "Seni dinliyorum," diyerek takındığı heyecansız hal, karşısındaki adamın şevkini kırdığından "İlgini çekmedi sanırım tahminlerim," dedi. "Nasıl olsa bir daha görüşmeyeceğiz," diyen Kader, adamın sırıtmasıyla kaşlarını çattı. "Komik bir şey mi söyledim?" diye sorunca başını olumsuz anlamda sallayan adam, "Kader," deyince irkilmeden edemedi genç kadın. "Ne! Nasıl?" deyip gözlerini fal taşı gibi açarken sandalyesini geriye doğru itip ayağa kalktı. "Kimsin sen? Sapık filan mı?" diye sorup çantasından çıkardığı parayı masaya bırakıp eşyalarını alarak restorandan koşar adım uzaklaştı. "Salak salak! Tanımadığın adamla işin ne senin? Kim bilir ne zamandır takip ediyordu beni?" diye söylenerek ilerideki oteline doğru yürürken ara sıra arkasına bakıp adamın gelip gelmediğini kontrol ediyordu. "Gerçi daha dün geldim. Hem ne alaka ya? Biraz fazla mı tepki verdim yoksa? Anneme laf ede ede ondan beter oldum..." Sesli düşünerek otele girdi ve lobiden geçerek asansörlerin olduğu kısma ilerledi. Bir süre asansörün gelmesini bekledikten sonra asansöre girip 12. katın butonuna bastı. Kapı tam kapanırken tekrar açılmasıyla restorandaki adamın yüzünü görmesi bir oldu. "Sen... sen beni takip mi ettin?" deyip çantasında biber gazı arayan kadına tebessümle bakıp asansöre binen adam 13. katın butonuna bastı. "Hey sakin ol lütfen, bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmek istemiyorum. Bu otelde kalıyorum ve inan sapık değilim," diye kendini açıklayan adama çantasında aradığı biber gazını da bulamamanın siniriyle dönüp "Kimsin sen ya?" diye sordu. "Cihan," deyip elini uzatan adamın parmaklarını parmak uçlarıyla tutup "Kader ben de," dedi. "Kader mi? Off, sen o yüzden mi kaçar gibi gittin," deyip kahkaha atan adamla yüzü kıpkırmızı kesildi. Olayı yanlış anladığını şimdi idrak ediyordu. Kendi de haline gülmeye başlarken asansörün kapıları açılınca 12. katta olduklarını anladılar. "İyi günler," diyerek asansörden çıktığı esnada "Akşam yemeği için 7'de lobide buluşmaya ne dersin?" diye soran adamla arkasını dönüp omuzlarını silkti. Kapanmakta olan asansörü kolunu araya koyarak durduran Cihan, "O halde akşam görüşürüz, iyi dinlenmeler," diyerek kapının kapanmasına izin verdi. *** Aynı gökyüzünün altında ayrı dünyalara sahip insanlar vardır. Bir de bambaşka dünyalarda yaşayıp aynı duyguları paylaşanlar... Asla gitmediğiniz, asla gidemeyeceğiniz bir şehirde sizi anlayabilecek bir insan olabilir. Her şeyi paylaşabileceğiniz biri gerçekten vardır ve siz onunla tanışacak kadar şanslı olmayabilirsiniz. Ya da belki de çoktan o kişiyle tanışmış ve avuçlarınızın arasından kayıp gitmesine izin vermişsinizdir. Yaşamadan bilemezsiniz. 28 yaşına gelmesine rağmen hayatı sadece gün geçirmekten ibaret olan Kader de bilmiyordu aynı duyguları paylaşacağı insanın nerede olduğunu. Annesinin evlilik baskısı, babasının korumacı tavrı, kardeşlerinin yer yer kırıcı şakalarıyla geçmişti ömrü. Şimdi ise bu yaşına kadar ki silik yaşamını yerle bir edecek bir dönüm noktasındaydı. Henüz beş gün önce tanıştığı adam önünde tek dizinin üstüne çökmüş ona evlenme teklif ediyordu. Etraflarını saran kalabalık, kulaklarındaki uğultu, gözünün önüne inen perde ve daha fazlasıyla baş etmek zorundaydı. Bir eli deli gibi atan kalbine giderken "Say yes!" çığlıklarını duyar gibi olmaya başlamıştı. "Biliyorum çok ani oldu ancak ne olur bana evet de. Aşkımıza inanıyorum. Sende bana inan," diyen adamla konuşmak için dudaklarını araladı ancak sesi çıkmıyordu. Konuşamayacağını anlayınca başını olumlu anlamda sallamakta buldu çareyi. Ayağa kalkan adamın "Ohh!" çekip "Seni seviyorum," diyerek ona sarılmasıyla genişçe gülümsedi. Bu mutluluğu paylaşıp onları alkışlayan kalabalığı yeni yeni idrak edebiliyordu. Utançtan yüzü kıpkırmızı olurken onu alnından öpen adamla içi ürperdi. "Seni seviyorum Kader," diyen adama tüm gücünü toplayıp "Ben de," diyebildi. Kalbinin bu kadar hızlı atmasını bir tek aşk sağlayabilirdi, emindi. Parmağına takılan kocaman taşlı yüzüğe baktığında adeta gözleri büyüdü. Bu anı ailesiyle paylaşmak, annesine, kardeşlerine yüzüğünü göstermek için sabırsızlanıyordu. Bu yüzden ona gözlerinde derin manalarla bakan adama "Hemen Türkiye'ye dönelim," dedi. Bilgisayar mühendisliği okuyan erkek kardeşi bir bankanın internet sayfasının açığını bulup bu bilgiyi bankayla paylaşınca teşekkür amaçlı hediye tatil kazanmıştı. Bankayla anlaşıp bilet sayısını ikiden üçe çıkarmış ve iki ablasıyla tatil planı yapmıştı genç ancak işler planlandığı gibi gitmemiş ve Kader'in kardeşleri uçağı kaçırmıştı. Dolayısıyla genç kadın yalnız başına Londra'ya uçmuş, ilk kez bir haftayı ailesinden ve ülkesinden uzakta geçirme şansını yakalamıştı. Dönmesine bir gün kala aldığı evlenme teklifi ise bu tatilin en büyük bombası olmuştu. "Olur, haklısın. Hemen gidelim İstanbul'a," deyip ona sarılan adamla mutlu olduğunu hissetti. Ne kadar ani de olsa şansı dönmüştü. Onu 'Kadersiz Kader'im' diye seven annesine söyleyecek bir çift sözünü bulmuştu. "Kader, sevgilim?" diyen adamla bakışlarını müstakbel eşine çevirdi. "Efendim...sevgilim?" diye karşılık verirken tuhaf bir utanç duyuyordu. Yüzünü avuçlarının arasına alan adam, gözlerine öyle güzel bakıyordu ki bilinçsizce nefesini tuttu. Aşk sen neymişsin ya! düşüncesiyle iç çekerken buldu kendini. "Hemen şimdi burada evlenmeye ne dersin?" diyen adamla irkildi. "Ne! Şimdi mi?" diye sorarken sesi haddinden yüksek çıkmıştı. "Biz birbirimizi ait olmadığımız bir şehirde bulduk. Bu şehrin şahitliğinde evlenmek istemez misin?" diye soran adamın kahverengi gözlerine baktı. "Cihan bu çok ani olmaz mı?" diye sorarken, içindeki kadın hayır, olmaz! diye çığlık atıyordu. Kader'in alnına bir öpücük daha kondurup kadının ellerini avuçlarının içine aldı Cihan. "Aşk kadar ani olamaz ya? Evlenmek için sana ait nasıl bir bilgiye sahip olmam gerekiyor ki?" diye sorup devam etti: "Kader Biçer, sana aşığım. Hayatta bir günümüz daha olacak mı bilemezken ben sensiz bir saniye daha geçirmek istemediğime eminim. Eğer sen emin değilsen..." "Yo hayır! Ben de çok eminim," diyen kadınla gözleri parladı Cihan'ın. "O halde evlen benimle hemen şimdi!" diyen adama kendinden emin bir şekilde "Hadi evlenelim," deyip gülümsedi. Annesi onu eline geçirirse mahvederdi ancak 28 senelik hayatında mutlu olma şansı eline bir daha ne zaman geçer emin değildi. O sebeple bu günü yaşamaya karar verdi. *** Aynı zaman diliminde dünyanın bir başka köşesinde havalimanında bagajını bekliyordu genç adam. Uzun süre sonra ülkesine geri dönmenin buruk sevinci sarmıştı içini. Yıllar önce ailesinin son üyesini, ablasını, kaybetmenin acısını atlatamadığı için kaçtığı bu şehre bir aile kurma ümidiyle dönmüştü. 8 yıldır onlarca şehir, yüzlerce insanla karşılaşmıştı. İçindeki boşluk dolar umuduyla yardıma muhtaç insanlara şifa dağıtmaya çalışmıştı ancak kaybettiği ailesinin eksikliğini duymadığı bir gün dahi olmamıştı. Şimdi ise her şeyini kaybettiği yere bir aile kazanmak umuduyla dönmüştü. Simsiyah valizinin gözüne çarpmasıyla yerinden hareket edip valizini aldı ve çıkışa yöneldi. Geleceğini bir tek rahmetli ablasının kocasına söylemiş ve karşılama istemediğini de belirtmişti. Onu tek bırakmamak için taksicilik yapan aile dostlarını gönderen eniştesine minnettardı. Çıkışa yöneldiğinde kalabalığın içinde eski bir yüzü nasıl tanıyacağını düşünüyordu. Onlarca insanın arasında ona gülümseyen bıyıklı bir adam çekti dikkatini. Hiç değişmemiş, düşüncesi aklının içinde dönüp dururken hızla, ona kollarını açmış adama doğru yürüdü ve "Salih abi," deyip kırklı yaşlarının sonlarındaki adamla kucaklaştı. "Vay Devrim oğlum kocaman adam olmuşsun sen be!" diyerek şaşkınlığını belli eden adamla tebessüm etti: "Ee naparsın abi zaman kimseye tolerans göstermiyor ancak seni teğet geçmiş anlaşılan. İnşallah Kevser ablam bu durumla başa çıkabiliyordur." Duyduğu cümleyle bıyıklarını buran Salih, "Hay sen çok yaşa. Vallahi Kevser ablanın benimle uğraşmaya vakti yok oğlum. Kırkından sonra dördüncüyü doğurmak ona yaramadı. Torun seveceği yaşta çocuk büyütmeye çalışıyor garibim," deyince Salih'in kahkahasına tebessümle karşılık verdi Devrim. "Abi yalnız helal olsun eniştem söyleyince inanamamıştım." "Vallahi doğana kadar bende inanamamıştım. Gazdır o deyip geçiştiriyordum ancak 4 numaraymış," deyip tekrar kahkaha atan adama eşlik etti bu sefer. "Ne diyeyim abi Allah analı babalı büyütsün," diyen gence buruk bir tebessümle baktı Salih. Devrim ne ana ne baba görmüştü. Bir ablası vardı Müjde o da genç yaşında apansızın ölmüştü. "Âmin oğlum. Allah sana da hayırlısıyla evlatlarını kucağına almayı nasip etsin," deyince Salih, içi titredi gencin. Gözlerine yansıyan kederle "İnşallah abi," dedi ve içine girdiği kederden kurtulmak için "Ee, araba nerede abi?" diye sordu. "Müşteri çıkmasın diye ileri park ettim. Hadi gidelim Kevser ablan neler hazırladı neler," diyen adama başıyla onay verip yürümeye başladılar. Arabaya bindiklerinde sol kolunu ovuşturan Salih, Devrim'in dikkatini çekmişti ancak genç adam bir şey söylemek yerine adamı izlemeyi tercih etti. Yola çıktıklarından beri rahatsız olduğuna emin olduğu adamdan arabayı kenara çekmesini isteyip direksiyona geçerek güzergahı en yakın hastaneye çevirmesi kısa sürede gelişen olaylardı. Kalp krizi geçirmek üzere olan adamı hastaneye yetiştirip acilen anjiyoya alınmasını sağlayarak bir anlamda Salih'in hayatını kurtarmıştı. *** Eline aldığı evlilik beyanını eşine doğru sallayan Kader, tam dudaklarının üstüne bir öpücük alacakken çalan telefonuyla duraksadı. Sanki suç üstü yakalanmış gibi endişeyle Cihan'ı yanağından öpüp çalan telefonunu açtı. Telefondaki kardeşinin endişeli sesiyle içi tuhaf olurken babasının kalp krizi geçirdiğini öğrenmesi derin bir acıyla buluşturmuştu kalbini. Gözleri yaşlarla dolarken ona merakla bakan adama bir şey söyleyememişti bile. Telefonu kapatıp avucunun içinde sımsıkı kavradığı evlilik beyanıyla hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. "Sevgilim ne oldu, kötü bir haber miydi?" diye soran adama "Babam," dedi ve tekrardan ağlamaya başladı. "Tamam, hemen otele dönüyoruz," deyip onu çıkışa yönlendiren adamın komutlarına uydu bir tek. Zaten yarın döneceği için hazır olan valizini alıp havalimanına geçmeleri çok sürmemişti. Biletini de değiştirdikten sonra geriye saatler önce evlendiği kocasına veda etmek kalmıştı. "Sevgilim inan kalan son bileti almış olmasaydık bende seninle gelirdim. Ne olur içini ferah tut babana hiçbir şey olmayacak," diye onu teselli eden adama sadece başını sallayabildi. İstemese de suçluluk duyuyordu. Sanki babasının yaşadığı rahatsızlık bu ani yapılan evlilikle bağlantılıydı diye düşünüyordu. "Hadi kapı açılmış. Daha fazla gecikme," deyip dudaklarına yönelen adamla başını yana çevirdi ve yanağından öpüldü. Cihan anlayışla gülümseyip "Seni seviyorum sevgilim," dedi ve ekledi: "Varınca lütfen ara beni. En kısa sürede ben de döneceğim. Bu arada bu yüzüğü asla parmağından çıkarma. Evliliğimizi ailene açıklamak için de gelmemi bekle." Kader bir yüzüğüne bir de Cihan'ın yüzüne baktı. "Görüşürüz," deyip adamdan uzaklaşırken bir gün içerisinde yaşadığı duygulara inanamıyordu. Az kalsın evlendiği gün babasını kaybettiği gün olarak geçecekti kayıtlara. İçi ürperirken yapabileceği tek şeyi yaptı ve dua etti: "Allah'ım sen babamı bize bağışla. Kadir daha çok küçük onu, bizi babasız bırakma. Âmin."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.0K
bc

HÜKÜM

read
135.1K
bc

Leyl Tutkusu

read
306.3K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
5.9K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.6K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook